Updated on Ağustos 5, 2015
Spama karşı kullanılabilecek 25 geçici ..
Spam mail olayı bilindiği üzere internetin gelmiş geçmiş en can sıkıcı problemlerinden biri. Sörf yaparken yolunuzun düştüğü her 5 siteden en az 3 tanesinin bir şekilde e-mail adresinizi elde etmeye çalıştığına şahit oluyorsunuzdur. Ben bir de özellikle kullanıcıyı zorla üye yapmaya çalışan ve bu vesileyle elde ettikleri e-mail adreslerine spam mail bombardımanı yapan forumlardan nefret ediyorum (bkz: “Kullanıcıyı üye olmaya zorlayan forumlar“).
Updated on Ağustos 5, 2015
Kim neyi niye seçer? Java mı c# mı? Oracle vs SqlServer?
Yazı alıntıdır ama faydalı olacağını düşünüyorum.
“Bilgisayar mühendisliğini yeni kazanmış bir çok öğrenci, 2. 3. hatta 4. sınıf öğrencileri hangi alana kayacaklarını bilemiyorlar. Hangi yazılım dilini öğrenmesi gerektiğini ya da hangi database’i öğrenmesi gerektiğini bilmiyor ve bocalıyorlar. Hatta internet ile ilgili yazılım dili mi yoksa desktop uygulamaları ile ilgili yazılım dillerini mi öğrenmeleri gerektiği konularında çok sıkıntı yaşıyorlar.
Malesef üniversitedeki hocalar her nekadar MIT vs. gibi amerikan üniveristlerin bile mezun olsalar bu konularda öğrencilere pek yardımcı olamıyorlar. Bunların sebeplerini sıralamak gerekirse:
1. Hocaların bu konulardaki becerisizlikleri genellikle isteksizliklerinden kaynaklanıyor. Yani öğrencileri yönlendirmekten korkuyorlar. Tabuları yıkamıyorlar ve müfredat dışına çıkamıyorlar. Müfredatlar genelde çok kolay değişmiyor, ancak devrimci hocaların devreye girmesiyle dersin içeriği öğrecilere birşeyler vermeye başlıyor.
2. Hocaların öğrencilere fazla yardımcı olamamalarının diğer bir sebebi sektöre çok uzak olmaları. Sektöre yakın hocalar da ancak yakın oldukları firmalardaki çevreden çok fazla etkilenip sanki bu duydukları şeyleri kesin kural kabul etmeye başlıyorlar… Örneğin Java ve C++ gibi şeyleri tabu kabul ediyorlar…
Updated on Ağustos 5, 2015
Ege’den #Üç
Güzel başlamayan bir sohbette buldum kendimi. Her neyse hemşerimiz olduğunu ve Malatyalılar Derneği başkanlığı yaptığını söyleyen bu şahıs ile zorlu bir yolculuk ve ardından hoş olmayan bir sohbetten sonra rotamıza tekrar dönebildik. Bize o sıkışık zamanda 40 dakika kaybettirmişti o şahıs. Rota dedik sırada kuş adası vardı ki Didim’den İzmir’e en hızlı dönüş yolu üzerindeydi zaten. Kuş Adası hep aklımda olan bir yerdi açıkçası. Nedir, ne değildir, neden Kuş Adası denilmiş diye düşünmedim değil küçüklüğümde.
Didim’den çıktık ve Kuş Adası yoluna düştük. Bu yol gerçekten çok etkiledi beni. Denize neredeyse sıfır gidiyorsunuz ve doğası havası gerçekten çok güzel. Yol üzerinde küçük bir köyde içecek almak için durduk. Bakkala girdim ve yaşanan konuşmalar tepkiler beni düşündürdü. Dükkanda çalışan kız ile benim önümdeki çocuk arasında konuşmalar yaşanıyordu. Garipti çünkü biz Anadolu’da büyümüştük. Bu tarz şeyler garip geliyordu. Yanlış bir şey yoktu evet ama biz böyle büyümüştük.
Her neyse Kuş Adasına girdik girmesine de hava kararmaya yakındı. Ee bizde uzun pozlandırma çalışırız dedik düştük sahil yoluna. Çok güzel kareler yakaladık. Güneş batmaya yakın pozlandırmalarımız üzerinde yoğunlaştık güzel oldu aslında. Belki de Bodrum’dan çok sevdim burayı. Sakin sessiz ve temiz bir yer gibiydi. Sahili çok samimi karşılaşmıştı bizi. Birde deniz kenarında at görünce benim için baş tacı gibi bir şey olmuştu Kuş Adası.
Updated on Ağustos 5, 2015
Ege’den #İki
Evet kaldığımız yerden devam edecek olursak Milas’tan bahsettik. Küçük Ege gezime bir sonraki gün Söke (Aydın) -> Didim olarak devam ettim.
Söke de çok hoş bir açık hava avm’si yapılmış. Hemde rüzgar güllerinin tam karşısına. Mc Donal’s ve Burger King e gidenler yemeklerini yerken rüzgar güllerini izleyebilmekte buradan. Açık hava avm’si dedim ilgimi çektiğini söyledim. Çünkü bu tarz avm veya mall kavramı ülkemizde çok uzun zamandır yok. Yeni bir oluşum. Yurt dışı ziyaretimde gördüğüm hemen her avm açık hava şeklinde outlet olarak dizayn edilmişti. Türkiye’de buna benzer olarak ilk Mersin Forum’u gördüm ve beğenmiştim. Şimdi ise Söke’deki ismini unuttuğum Aydın-Muğla karayolu üzerindeki avm.
Updated on Ağustos 5, 2015
Ege’den #Bir
Şimdiye kadar hep merak ettiğim bölgeler arasında evet Ege de vardı. Şartların uygunluğunu fırsat bilerek çıktık yola ve kısa bir uçak yolculuğu sonucu İzmir’e vardık. Yada bir çok kişinin tabiri ile “Türkiye’nin en büyük köyü”. Hatta bunla ilgili espiriler de dönmedi değil.
Her neyse birkaç gün İzmir konaklamasının ardından ağabeyim ile beraber başladık güneye doğru heyecanımızı katlamaya. İnsan gerçekten ölmeden önce buraları görmeliymiş. İnanın bazı anlarda kendimi National Geographic vb belgesellerinde gibi hissettim. Mekanlar o kadar güzel o kadar can alıcı o kadar canlı idi ki inanın bir parçam orada kaldı. Belki benim zaafım denizdir ama Ege Denizinin hakkını yememek lazım.
Gel gelelim yolculuk başladı. Gidiyoruz o çocukluğumdan beri merak ettiğim kumsal ve deniz karışımı ortamda güneşin batışını seyretmeye. İzmir eve doğa olarak güzel şehir. Bunu İzmir’den ayrılırken daha net görebilirsiniz. Her tarafı bodur ormanlarla çevrilmiş. Planımızda durmaksızın Milas vardı. Fakat doğa o kadar yiğitkâr ve çekici ki duramadık yol boyunca aracın içerisinde. Her noktadan bu güzelliği çekmek istiyordum.
Milas’a girişte şehir tabelası karşıladı bizleri. Çok fazla bir nüfusu yok Milas’ın. 56 bin civarında ama yaz aylarında gerek çevresindeki Bodrum, Söke ve Ören ilçelerinden dolayı gerekse de lüks otellerinden 5-15 kat artış olurmuş. Eh ben göremedim tabi kış aylarında yaptığım için bu ziyareti.
Milas’a gelecek olursak küçük sakin ve bir ailenin yaşayabileceği bir belde olarak gördüm. Nezih ortamı güzeldi fakat kış aylarında ısınmada ucuz kömür kullanılmasından dolayı zaman zaman kirli hava gördüm. Benim gibi birçok insan haritaya bakmaksızın Milas’ın denizi olduğunu sanar. Oysa Milas’ın denizi yok. Fakat çok yakınındaki Güvercinlik beldesinde güzel bir sahil mevcut.