Updated on Ağustos 5, 2015
Ege’den #Bir
Şimdiye kadar hep merak ettiğim bölgeler arasında evet Ege de vardı. Şartların uygunluğunu fırsat bilerek çıktık yola ve kısa bir uçak yolculuğu sonucu İzmir’e vardık. Yada bir çok kişinin tabiri ile “Türkiye’nin en büyük köyü”. Hatta bunla ilgili espiriler de dönmedi değil.
Her neyse birkaç gün İzmir konaklamasının ardından ağabeyim ile beraber başladık güneye doğru heyecanımızı katlamaya. İnsan gerçekten ölmeden önce buraları görmeliymiş. İnanın bazı anlarda kendimi National Geographic vb belgesellerinde gibi hissettim. Mekanlar o kadar güzel o kadar can alıcı o kadar canlı idi ki inanın bir parçam orada kaldı. Belki benim zaafım denizdir ama Ege Denizinin hakkını yememek lazım.
Gel gelelim yolculuk başladı. Gidiyoruz o çocukluğumdan beri merak ettiğim kumsal ve deniz karışımı ortamda güneşin batışını seyretmeye. İzmir eve doğa olarak güzel şehir. Bunu İzmir’den ayrılırken daha net görebilirsiniz. Her tarafı bodur ormanlarla çevrilmiş. Planımızda durmaksızın Milas vardı. Fakat doğa o kadar yiğitkâr ve çekici ki duramadık yol boyunca aracın içerisinde. Her noktadan bu güzelliği çekmek istiyordum.
Milas’a girişte şehir tabelası karşıladı bizleri. Çok fazla bir nüfusu yok Milas’ın. 56 bin civarında ama yaz aylarında gerek çevresindeki Bodrum, Söke ve Ören ilçelerinden dolayı gerekse de lüks otellerinden 5-15 kat artış olurmuş. Eh ben göremedim tabi kış aylarında yaptığım için bu ziyareti.
Milas’a gelecek olursak küçük sakin ve bir ailenin yaşayabileceği bir belde olarak gördüm. Nezih ortamı güzeldi fakat kış aylarında ısınmada ucuz kömür kullanılmasından dolayı zaman zaman kirli hava gördüm. Benim gibi birçok insan haritaya bakmaksızın Milas’ın denizi olduğunu sanar. Oysa Milas’ın denizi yok. Fakat çok yakınındaki Güvercinlik beldesinde güzel bir sahil mevcut.